Gökkuşağı Şehri: Cape Town
Üçüncü günümüzü Cape Town şehir merkezini keşfetmek için ayırdık. Son günümüzü biraz daha düşük tempoda ve az stresli bir şekilde geçirmek istedik. Kendime yine bir rota çizmiştim, görmek istediğim yerler vardı, onları görmeden dönmek de istemezdim tabii ki de. Gelelim son gün rotamıza...
|
Victoria&Alfred Waterfront, Cape Town |
1. Greenmarket Square
İlk durağımız Greenmarket Square oldu. Hem otelimizin hemen yanı başında olması hem de almak istediğimiz hediyelikleri aradan çıkarma isteği ile buraya sabahın ilk saatlerinde gittik. Burası haftanın her günü kurulan bir pazar. Gündüz birçok stand burada kuruluyor ve akşam oldu mu sökülüp meydan tertemiz bırakılıyor. Cape Town'da olduğumuz 3 gün boyunca bu şehrin temizliğine hayran kaldığımı söyleyebilirim. Birçok şehir görmüş biri olarak, temizliği ile öne çıkan Singapur'u bile geride bırakacak bir şehir Cape Town. Bu pazarda pazarlık yapmayı sakın unutmayın, pazarlığı ilk söylenen fiyatın yarısından bile başlatabilirsiniz bence. Bir de satıcıların sizi kandırmasına izin vermeyin. Genel olarak sattıkları ürünleri kendilerinin yaptığını, hepsinin el emeği olduğunu söylemelerine pek kanmayın. İlk başta hepsi ilgi çekici geliyor ama daha sonraki günlerde benzer ürünleri her yerde görmeye başlayınca sanki biraz aldandık hissi oluşmuyor değil :) Genel olarak insanları kibar, o yüzden pazarlık yapmaktan çekinmeyin.
|
Greenmarket Square, Cape Town |
|
Greenmarket Square, Cape Town |
|
Greenmarket Square karşısındaki metodist kilisesi, Cape Town |
2. District Six Müzesi
Greenmarket Square'de alışverişimizi tamamladıktan sonra, yönümüzü District Six Müzesine çevirdik. Şehir merkezinde her yer birbirine yakın olduğu için buraya yürüyerek gittik. Bu müzeye giriş ücreti R30 ve oldukça uygun bir fiyat. District Six (Altıncı Bölge olarak çevrilebilir belki) 1867'de Cape Town'un altıncı ilçe belediyesi olarak kurulmuş bir bölge. İlk başlarda özgürlüğüne kavuşmuş köleler, tüccarlar, zanaatkarlar, işçiler ve göçmenlerden oluşan karışık bir topluluğa ev sahipliği yapmış olan bölge, bu özelliğini 20. yüzyılda kaybediyor. 20. yüzyılda Cape Town'da beyazlara ait bölgelerin onlara yetmemesi sonucunda, burası beyazlara ait bölge ilan ediliyor ve burada yaşayan insanlar şehrin dışına göç etmeye zorlanıyorlar. İlk olarak siyah Güney Afrikalılar bu zorunlu göçe tabi tutuluyorlar. Burada yaşayan insanların evleri yerle bir ediliyor, böylece beyazlara yeni yaşam alanları yaratılıyor. Bu bölgedeki yaşamı anmak ve zorunlu göç deneyiminin hatırlanması için müze 1994'te kuruluyor. Müze iki katlı küçük bir binada oluşturulmuş. Eski yaşama ait resimler, yazılar, o dönemde yaşayan insanların sahip olduğu eşyalar, ailelerin hikayeleri müzede sergileniyor.
|
Distict Six Müzesi, Cape Town |
|
Distict Six Müzesi, Cape Town |
|
Distict Six Müzesi, Cape Town |
|
Distict Six Müzesi, Cape Town |
Müze sonrasında, biraz ilerisinde bulunan Cape Town'un ünlü kahve evine doğru gidiyoruz. Burada kahvesinin ve tatlısının tadına bakıp, ortamı inceliyoruz. İsteyenler, masalarda bulunan limonlu buzlu sulardan kendilerine ikram edebilirler.
|
Truth Cofee, Cape Town |
|
Truth Cofee, Cape Town |
|
Truth Cofee, Cape Town |
|
Truth Cofee, Cape Town |
Kahve molasından sonra ben bir kitapçıya (The Book Lounge) uğradım. Oradan kızlarıma Güney Afrika'ya özgü masal kitapları aldıktan sonra yönümüzü Company's Gardens'a doğru çevirdik. Burada hem öğle yemeğimizi yemeyi hem de burada bulunan Ulusal Galeriyi görmek istiyorduk. Company's Garden 1652 yılında, tüccar gemilerine taze meyve sebze üretmek için kurulan bir bostanmış. Adı, Hollanda Doğu Hindistan Kumpanyası'ndan geliyor galiba. İlk zamanlardaki 17 hektarlık alandan şu anda sadece 3 hektar kalmış. South African National Gallery, küçük çaplı ama oldukça güzel sanat eserlerine ev sahipliği yapan bir müze. Buranın da giriş ücreti R30. Yolunuz düşerse kaçırmayın derim. Özellikle kadınların yaptığı çalışmalar çok güzeldi. Bazıları insanı şaşırtıyor. Uzaktan kanaviçe gibi görünen eser, yakından bakınca ve açıklamasını okuyunca, kurumuş gazete kağıtlarından yapılmış olduğunu anlıyorsun. Sanat yaratmak için insanın elinde bin bir çeşit yol mevcut.
|
South African National Gallery, Cape Town |
|
South African National Gallery, Cape Town |
|
South African National Gallery, Cape Town |
|
John Dronsfield (1900-1951) South African National Gallery, Cape Town |
|
Lizette Chirrime ve Qubeka Fine Art Bead Studio, 2016 South African National Gallery, Cape Town |
|
Siwa Mgoboza, 2016 South African National Gallery, Cape Town |
|
Tamlin Blake, 2013 South African National Gallery, Cape Town Bu tablonun kurumuş gazete kağıtlarından yapıldığına inanır mısınız? |
|
Siwa Mgoboza, 2016 South African National Gallery, Cape Town |
|
Qubeka Fine Art Bead Studio, Lyndi Sales South African National Gallery, Cape Town |
|
South African National Gallery, Cape Town |
|
South African National Gallery, Cape Town |
|
South African National Gallery, Cape Town |
5. Company's Gardens
Sanata doyduktan sonra, öğle yemeyi molası için Company's Gardens içerisindeki restorana gittik. Bahçelerin tadını çıkardık. Kauçuk ağaçlarına bayıldık.
|
Company's Garden Restoranı, Cape Town |
|
Company's Garden Restoranı, Cape Town |
|
Company's Gardens, Cape Town |
|
Company's Gardens, Cape Town |
|
Company's Gardens, Cape Town |
|
Company's Gardens, Cape Town |
|
Company's Gardens, Cape Town |
|
Cecil John Rodes Heykeli, Company's Gardens, Cape Town |
Watershed, Victoria ve Alfred Waterfront bölgesinde yer alan küçük bir alışveriş merkezi. Burada el yapımı çok güzel hediyelik eşya bulabilirsiniz. Fiyatları da üzerinde yazdığı için pazarlık yapma derdi yok, kandırılıyor muyum acaba diye düşünmenize de gerek yok. O yüzden Güney Afrika'ya özgü eşya almak isterseniz burayı kesinlikle öneririm.
|
Watershed, Cape Town |
|
Watershed, Cape Town |
Bu bölge, Cape Town'da olduğumuz 3 gün boyunca her akşam geldiğimiz bölgeydi. İlk iki akşam hep hava karardıktan sonra gelmiştik, son gün ise bir de hava aydınlıkken görelim dedik ve güneş batarken buraya ulaştık. Çok keyifli bir bölge. Cape Town'un en canlı bölgelerinden biri ve akşamları rahat rahat vakit geçirebileceğiniz bir yer. Alışveriş merkezi, çeşit çeşit restoranlar, hoteller burada keyifli vakit geçirmenizi sağlıyor. Küçük bir Nobel Meydanı da mevcut. Bu meydanda Nobel Barış ödülünü kazanan Güney Afrikalı 4 kişinin heykeli var. Bu kişiler Nobel barış ödülünü 1960'ta alan Albert Lutuli, 1984 yılında alan Desmond Tutu ve 1993 yılında Nelson Mandela ile birlikte barış ödülünü paylaşan FW de Klerk'tir. FW de Klerk, Nelson Mandela'yı 26 yıllık tutsaklık sonunda özgür bırakarak, Güney Afrika'daki ırkçı Apartheid rejiminin sonlandırılmasında öncü olmuştur.
|
V&A Waterfront'tan Masa dağı manzarası ve gün batımı, Cape Town |
|
V&A Waterfront'ta gün batımı, Cape Town |
|
V&A Waterfront'ta gün batımı, Cape Town |
|
V&A Waterfront'ta gün batımı, Cape Town |
|
V&A Waterfront'ta gün batımı, Cape Town |
|
V&A Waterfront'ta gün batımı, Cape Town |
|
Saat Kulesi, V&A Waterfront, Cape Town |
|
V&A Waterfront, Cape Town |
|
Nobel Meydanı, V&A Waterfront, Cape Town |
Gelelim Cape Town ile ilgili pratik bilgilere:
Yeme-İçme
3 gece de akşam yemeklerimizi V&A Waterfront bölgesindeki restoranlarda yedik. Cape Town'da yeme-içme fiyatları çok uygun. Her zevke hitap eden restoran bulabilirsiniz. Eskiden farklı farklı ülkelerden çok göç aldığı için farklı farklı ülkelerin mutfaklarına çok kolay erişebiliyorsunuz. İtalyan mutfağı zaten mevcut ama bir Yunan restoranı, bir Portekiz restoranı bile bulabiliyorsunuz. Sudan ucuz içebileceğiniz çeşit çeşit şarap seçeneklerinden bahsetmiyorum bile. Biz ilk akşam Spur adlı steak restoranında yedik. Biraz fast food havasında bir ortamı vardı. İkinci akşam Harbour House adlı restoranda yedik. Hem deniz ürünleri, hem sushi seçenekleri hem de et seçenekleri mevcut idi. Yoghurt Panna Cotta tatlısını da öneririm. Son akşam Mar-e-Sol restoranında yedik. Burada yine deniz ürünleri ağırlıktaydı ve Portekiz tatlısı pasteis de nata'ya rastladığımız için oldukça memnun kaldık.
|
Harbour House Restoranı, V&A Waterfront, Cape Town |
|
Mar-e-Sol Restoranı, V&A Waterfront, Cape Town |
|
Pasteis de nata, Mar-e-Sol Restoranı, V&A Waterfront, Cape Town |
Konaklama
Biz Holiday Inn Express Cape Town City Center otelinde kaldık. Konumu çok merkeziydi. Yürüyerek şehir merkezini rahatlıkla keşfedebilirsiniz. Kahvaltısı, temizliği iyiydi. Burada kalmasaydık V&A Waterfront bölgesindeki bir otelde de kalmak isteyebilirdim. Şehir merkezi akşam saatlerinde canlılığını kaybediyor, biz her akşam taksi ile V&A Waterfront'a gittik, o yüzden buradaki Victoria ve Alfred Hotelinde kalmak isterdim. Burası tabii bizim kaldığımız otele göre biraz daha pahalıydı ama değer diye düşünüyorum.
|
Otelimizin önü, St Gerges Mall Sokağı |
|
Otelden manzara |
|
Otelden manzara |
|
St Gerges Mall Sokağı |
|
Otelimizden Manzara |
Ulaşım
Şehirde ulaşım için genel olarak taksiyi kullandık. Şehir için toplu ulaşım için otobüsler (MyCiti) de mevcut ama biletlerini önceden almış olmanız gerekiyor. Otobüs şoföründen nakit ile bilet alamıyorsunuz. Bunun nedenini önce anlamamıştım ama Johannesburg'ta da benzer uygulama olunca, sanırım otobüs şoföründe nakit para olmasını istemiyorlar, böylece hırsızlık gibi olayların önüne geçiyorlar diye düşündüm. Havaalanından ulaşım için Internet üzerinden gitmeden önce Ezshuttle firmasından rezervasyon yaptırmıştım. Havaalanı-otel transferi ücreti R298. Cape Town'dan ayrılırken ise, son akşam V&A Waterfront'tan otele taksi ile dönerken, taksi şoförüne fiyat sorduk. Kendisi de ertesi sabah uygun olduğunu söyleyince R300 için anlaştık. Kendisi bizi ertesi sabah zamanında otelin önünde bekliyordu ve sorunsuz bir şekilde havaalanına ulaştık.
Gelelim Cape Town'un güvenli olup olmadığına. Bence Cape Town güvenli bir şehir. Tabii ki duyduğumuz şeylerden etkileniyoruz ve dikkatli olmaya çalışıyoruz ama orada olduğumuz 3 gün boyunca herhangi kötü bir olay ile karşılaşmadık. Bazı tedbirler almadık değil tabii. Hava karardıktan sonra sokaklarda yürümedik. Hava karardıktan sonra sadece V&A Waterfront bölgesinde takıldık. Ulaşımı taksi ile yaptık. Yoldan taksi çevirmedik. Otelden çağırdık ya da V&A Waterfront'ta bekleyen taksilerden kullandık. Herhangi bir sorun yaşamadık. İnsanlar çok cana yakın ve yardımseverdi. Taksi şoförleri genel olarak yardımsever ve konuşkandı. Bir tanesi bizi iki akşam üst üste V&A Waterfront'a götürdü şans eseri. Kendisi hakkında oldukça bilgilendik. Kız kardeşinin maraton koştuğundan bahsetti; Yenilmez filmi çevrilirken Morgan Freeman ve Matt Damon'u, yönetmen Clint Eastwood'u gördüğüne, Clint Eastwood'un oldukça iri yarı bir adam olduğuna (ki kendisi de oldukça iri yarı bir adamdı :) ) kadar oldukça şey anlattı bize. Akşamları tek başınıza ortalıkta yürümeniz pek önerilmiyor, biz de buna uyduk. Zaten gündüzleri cıvıl cıvıl olan otelin önündeki banklar bile akşamları sanki evsiz insanlara ev sahipliği yapıyordu. İlk gün Masa Dağından otelimize kadar yürümüştük. Sokaklar çok kalabalık değildi. Bazen tedirginlik hissetsem de bu benim ön yargılarımdan da kaynaklanıyor olabilirdi. Tabii bir de binalardaki "ARMED RESPONSE" yazıları, elektrikli çitler tedirginliğinizi gidermeye pek yardımcı da olmuyor. Ama dediğim gibi, Cape Town biraz dikkat edince başka şehirlerden daha tehlikeli bir şehir değil. Rahatlıkla gezilebilecek bir şehir.
Benim için Cape Town, şimdiye kadar gezip gördüğüm yerler arasında en güzellerinden biriydi. İnsana sunduğu o kadar çok seçenek var ki, insanın canı sıkılmaz gibi geliyor. Uygun fiyatlı, doğası zaten tartışılmaz güzellikte, insanları nazik, temiz ve daha bir çok faktör burayı bence eşsiz kılıyor. Cape Town'u o kadar beğendik ki çocuklar biraz daha büyüyünce onlarla birlikte tekrar gitme planları yapmaya başladık bile...
Tekrar görüşmek üzere güzel Cape Town
0 yorum: