Rusya'da Beyaz Geceler
Sizi 2006 yılında yaptığım gezi ile baş başa bırakıyorum.
Uzun
zamandır gitmek istediğiniz bir ülkeye en sonunda gittiğinizde gezecek yer
çoktur ama zaman sınırlıdır. Bu sınırlı zamanı en iyi şekilde değerlendirmek
için çok sıkı bir program hazırlarsınız. St Petersburg ve Moskova gezimiz de
öyleydi. Rusya gezisi St Petersburg ile başladı. Akşam saat yediye doğru
havaalanına indiğimizde havanın aşırı sıcak olması dikkatimizi çekti. Bu kadar
kuzeyde olan bir şehrin biraz serin olmasını bekliyorduk açıkçası.
St
Petersburg yıllardan beri görmek istediğim bir şehirdi. Okuduğum kitaplardan
etkilenerek masal gibi bir şehir beklerdim. Karşıma çıkan şehir masal gibi
olmasa da, sonuçta artık 21. yüzyıldayız, kendine özgü ayrı bir havası vardı.
St
Petersburg 1703 yılında I. Peter tarafından kurulmuştur. Şehrin inşası 1800'lere
kadar sürmüştür. Şehrin her yerinden tarih fışkırmaktadır. Şehir çok düzenli ve
kaybolmanız neredeyse imkansız. Elinizde şehrin haritası ile her yere kolayca
gidebilirsiniz.
Beyaz
gecelere gelince: güneş gece 11'de batmaya başlıyor. 12:30’ta hava hala alaca
karanlık. Hava hiç kararıyor mu, veya da güneş kaçta batıyor diye sorarsanız
bilmiyorum. Çünkü tüm günün yorgunluğunun ardından insan biraz dinlenmek
istiyor.
Akşam
saat 9 gibi sokağa çıktığınızda, havanın hala Türkiye'deki saate göre 6 gibi olması
insanı aldatıyor. Önünüzde daha uzun bir gün varmış izlenimi biraz yorgunluğa
sebep olmuyor değil, çünkü 12 saattir gezmektesiniz ve gün görünüşte daha
bitmemiştir.
St
Petersburg’taki ilk durağımız Hermitage, diğer adıyla Kışlık Saray. Sarayının
inşasına, 1754’te başlanmıştır. Müzede günümüzde 2.7 milyon parça
sergilenmektedir. Müzede Leonardo da Vinci, Michelangelo, Raphael, Titian,
Renoir, Cezanne, Monet and Pissarro, Van Gogh, Rodin gibi sanatçıların
eserlerini görebilirsiniz.
Hermitage'a girmek için gitmeden önce müzenin sayfasından online biletinizi almanızı
tavsiye ederim. Çünkü Rusya'da yavaş ilerleyen bir şey varsa o da bilet
kuyruklarıdır. Biletinizi online aldığınız zaman bilet kuyruğunda beklemekten
kurtulursunuz, bu da size oldukça zaman kazandırır. Hermitage çok büyük bir
müze, elinizde yapının krokisi yoksa kaybolabilirsiniz. İlk gezdiğim müze
olması nedeni ile ve öğleden sonra da Peterhof'a gideceğimizden dolayı,
Hermitage'da iki saat kadar vakit geçirdik. İlerleyen günlerde gezdiğimiz diğer
müzelerde geçirdiğimiz zaman göz önünde bulundurulursa, bu süre Hermitage gibi
bir müze için az sayılır. Benim size önerim Hermitage için en az üç saat ayırın
ve müzede görmek istediğiniz yerleri önceden belirleyin.
Pererhof,
St.Petersburg'a 30 km uzakta, Rus çarlarının yazları ikamet ettikleri bir yer.
Peterhof, yine I. Peter tarafından Finlandiya körfezi kıyısında kurulmuştur.
Mutlaka görülmesi gereken bir yer. Altın yaldızlı heykeller, fıskiyeler size
karşılar. Sarayın ve parkın zenginliği, suyun dansı insanı büyüler. Oraya en
kolay ulaşım Hermitag'ın önünden kalkan hızlı feribotlarla sağlanır. Feribotlar
yarım saatte bir kalkıyor. Biletinizi gidiş-dönüş alın ki iki defa bilet
kuyruğunda beklemek zorunda kalmayın. Peterhof'a ne zaman gidilir diye
sorarsanız, benim size önerim sabah olur. Çünkü dönüşte en son feribot altıda
olduğu için uzun kuyruklarda beklemek zorunda kalabilirsiniz. Peterhof'u
gördüğünüzde, o kadar yolu niye gittiğinizi anlayacaksınız. Orada ister
saraylarda, ister parklarında dolaşır, ister asırlık ağaçların gölgesinde
dinlenin, isterseniz deniz kenarında oturup insanları izleyin.
St
Petersburg deyince benim aklıma Tsarskoye Selo (Çarlık Köyü diye tercüme
edilebilir) gelir. Okuduğum romanlardan, St Petersburg’ta en çok gitmek
istediğim yerlerden biriydi. Tsarskoye Selo, şehre 27 kilometre uzakta. Buraya
trenle gidebilirsiniz. Ama benim size önerim Moskovskaya metro istasyonunda
kalkan minibüslerle gitmeniz. Hem daha hızlı gidersiniz hem de tren saatini
beklemek zorunda kalmazsınız. Burası da Rus çarları ve çariçelerinin yazlarını
geçirdikleri ayrı bir yer. Günümüzde Puskin Town diye de anılıyor. Alexander
Pushkin, zamanında burada okumuş. Tsarskoye Selo’da bulunan Catherine Palace,
“Amber Room” (Kehribar Odası) ile ünlü bir yer. Oda yerden tavana kadar, dört
duvar, kehribar taşı ile bezenmiş. Poterhof kadar çarpıcı bir yer olmasa da,
zamanınız varsa gitmenizi öneririm.
St
Petersburg’taki son günümüzü Rus Müzesi ile noktaladık. Rus müzesinde Rus
sanatı ile ilgili eserler sergilenmektedir. Resmi sevseniz de sevmeseniz de
mutlaka gitmenizi önerebileceğim bir yer. Müzeden etkilenmiş bir şekilde
çıkarsınız. Yeni sanatçıların isimlerini öğrenirsiniz, Karl Brullov gibi.
St.
Petersburg’ta gezecek yer çok, ama hepsinden bahsedersem bu yazı çok uzar.
Sadece isimlerinden bahsederek, aklınızda yer etmesini sağlayabilirim.
Peter ve
Paul Kalesi (Peter and Paul Fortress): Tüm Rus çarları ve çariçelerinin
mezarlarının bulunduğu kilise (Son Çar Nikolay II ve ailesinin sözde mezarları
da aynı kiliseye konulmuştur, birer anıt gibi), St Petersburg tarihini,
kuruluşundan yakın geçmişimize kadar olan bölümünü gösteren müze bir adada
bulunan bu kale içinde bulunmaktadır.
St Isaac
Katedrali: Katedralin kalesine çıktığınız zaman tüm St Petersburg’u
görebilirsiniz. Kale çok yüksek değil, ama şehirdeki hemen hemen tüm binalar en
çok 5 katlı olunca her yeri görebiliyorsunuz.
Diriliş Katedrali (The Cathedral of Resurrection): Bu katedralin mimarisi Moskova’daki ünlü Aziz Vasili Katedraline benzemektedir.
Bunların
dışında akşamları, tüm müzeler kapandıktan sonra yapabileceğiniz işler: Nevsky
Caddesinde yürümek, portrenizi, ister siyah-beyaz ister renkli, çizdirmek
olabilir. Veya da St Petersburg’un sayısız kanallarının birinde tekne turuna
çıkmak. Tekne turu yaptığınızda, hem dinlenmiş olursunuz hem de şehrin çoğunu
hiç yorulmadan gezmiş ve görmüş olursunuz.
Bir sonraki yazımda sizi Moskova'ya davet ediyorum.
0 yorum: